Ne ki şimdi bu?

Bu blog 2005 yılının Mayıs ayından beri tutuluyor. Kayıtların bir kısmı elimizde olmayan nedenlerle silindi. Kullanıcı Blogger ailesine 2008 yılında katılmış gibi görünüyor olabilir, siz ona inanmayın. Hem yazı hem fotoğraf olsun, bu ne kuru blog derseniz sizi Çalışmak Adamın Karakterini Bozar adlı Tumblr blogumuza alabiliriz.


Salı, Eylül 29, 2009

Güzeldi işte saçların...

Güzeldi saçların. Korkma, rengini söyleyip ifşa etmeyeceğim seni elaleme. Sonra kendimi de afişe etmek var işin ucunda hem. Ama güzellerdi işte. Güzel.

İlk anda onlar çekti dikkatimi zaten. Onlara baktım uzun uzun. Sonra çok kereler başka ellere, başka parmak aralarına değdiği düştü aklıma, vazgeçtim hemen düşünmekten.

Ama güzeldi işte saçların.

Bakma sen, afilli bir intihar gecesiydi aslında seni gördüğüm gün. Korkağım ama bilirsin, yapamam. İşin ucunda biriktirilmiş onca giz var, öldükten sonra bulunup elden ele dolaşacak. Ölmedim. Buralarda bir yerdeyim. Korkma, dokunmak için hamle yapmayacağım saçlarına bir daha.

Ama güzeldi işte saçların... Ne yazık ki hâlâ çok güzel!

Pazartesi, Eylül 28, 2009

Durum analizi...

Ne kadar az zaman bırakırsa kendine, düşünmeye o kadar az zamanı olur. Şimdilik güzel bir adım atmış bulunuyor, henüz kimsenin haberi olmasa da.

Artık daha iyi hissediyor kendini. Birkaç sene önce olsa zor olurdu. Yaşı da ilerledi tabii. Eski heyecanı, ateşi kalmadı.

Büyüdükçe daha da soğukkanlı oluyor. Bazen korkmuyor değil bundan. Duygusuz, hissiz bir şey mi oldu ne? Yok canım, o kadar da değil. Arada bir heyecanlanıyor.

En son ne zaman anımsamıyor ama, olmuştur işte bir ara. Hımmm, evet. Sanırım çok sevdiği bir şeyi dinlerken, bir de bir e-posta aldığında kalbi atmıştı. Aşktan değil yahu, alakası yok. Öyle mini bir sevinçti.

Kötü mü yahu durum o kadar? Yok canım, değildir. Korkutmayın kızı, az biraz gaz verin.

Cumartesi, Eylül 26, 2009

Bir yerde de iyi oldu...

Gecenin başıydı, henüz alkol oranı yükselmemişti. Elini tutuyordu. Bir yerde de iyi oldu.

Gecenin başıydı ama ondan daha güzel değildi.

Pazartesi, Eylül 21, 2009

Hırka

Onunla geçirdiğimiz son kışta giydiği lacivert hırkayı buldum. Aslında benim hırkamdı. O zamanlar nedense her şeyi kendime birkaç beden büyük almayı seviyordum. Sonra giymemeye başladım.

Evden hiç çıkmadığı zamanlar geldi. Kalkıp yine iki dirhem bir çekirdek, kravat, ceket giyinmek istiyordu. Mümkün olsa fötr şapkasını alıp vuracaktı yollara, koşacaktı o mahkeme senin, bu mahkeme benim.

Yine birgün, pantalonunu, gömleğini giymiş, kravatını takmış, ceketini geçiriyordu üzerine. Gittim dolabımdan hırkamı aldım. Bak dedim, bu da gayet ciddi, lacivert. Takımınla da uyuyor, bunu giy. Kıyamazdı bana, sözümü dinlerdi. Giydi. Alışık değildi pek hırka giymeye. Yine de giydi.

Sonra sevdi bu hırka olayını, başka hırkalar da giymeye başladı ama en çok "hadi babacık, bak çok güzel" deyip aldırdığım o lacivert hırkayı giydi.

Belki de anımsıyordu o günü...

Yağmur yağıyor şimdi İstanbul'a.

"Ah be kızım, şunu içeceğine, her gün akşam senle bir kadeh kaldırsak daha güzel olurdu" dediği sigarayı içtiğim için pencerem açık ve üşüyorum. Kalktım, o hırkayı giydim ben de. Artık üşümüyorum.