Ne ki şimdi bu?

Bu blog 2005 yılının Mayıs ayından beri tutuluyor. Kayıtların bir kısmı elimizde olmayan nedenlerle silindi. Kullanıcı Blogger ailesine 2008 yılında katılmış gibi görünüyor olabilir, siz ona inanmayın. Hem yazı hem fotoğraf olsun, bu ne kuru blog derseniz sizi Çalışmak Adamın Karakterini Bozar adlı Tumblr blogumuza alabiliriz.


Cumartesi, Ekim 24, 2009

Paper creep kardeşim...

Bugün bir ileti dizisine bakmak isterken her zamanki gibi ilginç bir anahtar kelime kullandım: gözlerinden öperim. Hikayesi uzun. Gel gelelim, hatta gel hiç gitmeyelim, çok eski bir e-mail yazışmasına denk geldim. Bir arkadaşım, -dememe bakmayın, manyağın biri. nerden musallat oldu başıma bilmiyorum- bana oldukça sitemkâr bir e-mail atmış. Vay efendim ben nasıl onu anlık mesajlaşma listemden silerim de, vay ben bunu nasıl yaparım da, vs. Vermiş veriştirmiş, yazmış döşenmiş. İlginç bir kafadaydı o arkadaşım. -Bak hala arkadaşım diyorum, değerimi bil- 

Uzakta, evlerin küçük, ışıklı kutucuklar şeklinde görüldüğü koccaman uzun ince sitelerden birinde oturuyordu. Ben site kafasını sevmem, bilirsiniz. Ver bana mahalle, ver oradan bir manav, bir tuhafiye, bir nalbur, yap gönlümü, o derece. O da artık evden mi kavulmuş nedir, yalnız başına tanımadığı etmediği bir muhitte oturuyor, geceleri yıldızlara bakıp dumanlanıyordu. İşim gücüm mü yoktu yoksa canıma mı susamıştım bilmem, oturur dinlerdim onu. Derdini anlatır, arada James Holden'dan set gönderir, tekrar dumanlı kafasına dönerdi. Bak, şimdi aklıma geldi. James Holden'ı da onun sayesinde dinlemiştim ilk. Sene 2006-2007. 

Peki bunca şeyi neden anlattım? Hemen söyleyeyim. Yazışmanın sonunda cevabımdan tatmin olmamış belli ki, hoş bir kıssadan hisse ile bitirmiş sözlerini. En sonunda da yemedim, yemeyeceğim, yedirtmem demiş. 

Bak güzel arkadaşım, samimiyetsiz duruyor biliyorum ama buna sen beni mecbur ettin. -Bu arada, bir türlü dili "mecbur" demeye dönmeyen bir arkadaşım var, "mevjur" diyor. Bir tanesi de falan filan yerine falam filam. Var mıdır, bir çaresi? - Vallahi de billahi de seni silmedim ama gel gör ki, e-postanı yıllar sonra okuyunca içim acıdı. Hele Ayten meselesi falan, kalbime iniyordu az kalsın. Gel etme, eyleme. Anlatayım sana derdimi. Bir tane e-posta adresin var bende ama, zannediyorum hakkın rahmetine kavuşmuştur. Paper creep misin, recep misin, nesin? Bir ara ulaş bana. Vallahi bir şey yapmayacağım. 


Cuma, Ekim 23, 2009

Bir garip anti-kahraman

Eminim yapacak daha iyi bir seyler vardir ancak hic farketmeden bir rutine girdi. Bugun yaka karti elindeyken boynundaki karti aranarak kapidan gecmeye calisinca anladi. Aliskanlik en kotusu.


Ne zaman ki, bir deprem olacak iste o zaman yikiliverecek. Eskisi gibi dayanikli degil. Belki bir artci bile yetecek.


Yaklasik bir sene once demisti: sadece kendini kurtarmaya yetecek kadar kursunu kaldi. Hayir, hala superman degil.


Hicbir zaman gercek bir super kahraman olamayacak. Bir anti-kahraman olabilir belki. Her seyi birbirine karistiran ve cevresindekilerle birlikte kendi basini da surekli derde sokan.


Sonsuz bir guven duygusu var ama icinde yine de. Bir gun harika seyler olacak ve kendisi de buna inanamayacak.

Salı, Ekim 06, 2009

Moda'da...


DSC05356, originally uploaded by elkeschmitter.

Evin önünden geçerken en az Bâlâ ve Marsha kadar özlemiş olduğumu farkettim o evi... Martiniyi, makarnayı, Sumatra'yı, Whoopi'yi, çorapla giydiğim parmak arası terlikleri, Demeter'i...

Belki de özlediğim mekan, kişi ya da eşyalar değil, zaman. Sumatra gibi dokundu bana o an, tam içime, tam ortasına dokundu. Moda dokundu.

Kadıköy/Moda bana her zaman ayrı bir dokundu. Bu yüzden hep hızlı hızlı yürüdüm o yolları. Kadıköy meydana kadar tuttum nefesimi...