Sadece adını soyadını bilmek, bir insan hakkında sayfalarca bilgi sahibi olmamıza yetiyor. İlişkisi var mı yok mu, kimlerle takılıyor, neler yapmış, burcu ne, önce Googlela, sonra Facebook'ta ara; hop, dizilsin önüne. Sonra Twitter var, ruh halini öğrenebildiğimiz. Nerelere mi gidiyormuş? Aç Foursquare'i, şu anda nerede ne halt ediyor, şıp diye bul.
Nelere gülüyor, neleri beğeniyor, hangi müzikleri dinliyor? Last.fm, Youtube ve yine vazgeçilmez Facebook yetişiyor imdadına. Profili mi kapalı? Korkma, dünya küçük. Bir sürü ortak arkadaşınız var. Arkadaşın Foursquare'inden bak en son gittiği yere.
Ne oldu, çabuk mu sıkıldın? Çıkar arkadaşlıktan, görünmesin gözüne.
---
Yolda karşılaşırdık eskiden, sonra okulda görürdük... Evden çıkmalar heyecan, okulun kapısından girmek heyecan, ota püsüre heyecan yapardık işte. Gençtik, ergendik, kanımız deli akardı işte, bilirsiniz siz de.
Malum olurdu sonra, "bak, a-ha şuraya yazıyorum, bugün göreceksin onu, hissediyorum" derdi yakın arkadaş. Süslenmekten ilk dersi kaçırırdık. O zamanlar muallaktı her şey. Hayat sürprizlerle doluydu. "Ya onu görürsem" diye bakkala giderken bile şöyle bir saçımızı başımızı düzeltir, hele de iş bir okul toplantısıysa, yüreğimiz ağzımıza gelirdi. Öyle check-in falan yok tabii o zamanlar. Geldi mi gelmedi mi diye yüreğimiz ağzımıza gelir, etrafa bakınmaktan şaşı olur, ne dinlediğimizden ne konuştuğumuzdan bir şey anlardık.
"Hoşlandığımız çocuk" okuldansa anasını babasını tanır, nerede oturduğunu bilirdik ama yine de aslında bir şey bilmezdik hakkında. Birisinden hoşlanıyor mu, sevgilisi var mıymış, burcu neymiş, nerelere takılıyormuş, yakın arkadaşları kimlermiş derken kovalardı birbirini okul günleri. Hakkında öğrenilen en ufak bilgi gündemimizin orta yerine otururdu.
O zamanlar herkes her şeyi bilmezdi ama iki insan yan yana gelince yüreğini açardı birbirine. Sevdiklerimizi, sevmediklerimizi tek tek, uzun uzun konuşurduk. Öyle bir tık mesafede değildi insanların müzik arşivleri. Evine gidersen görürdün nesi var nesi yok.O da artık bir arkadaş toplantısı veya doğum günü olursa...
Yavaş akardı bu yüzden zaman. Sindire sindire yaşardın ilişkileri. Böyle şimdiki gibi çat diye bitmezdi...
Şimdilerde hepimizin bir tuhaf olması bundan. Her şeyimiz ortada ama yüreğimizi koymuyoruz hiç masaya. Çiğnemeden yuttuğumuzdan; sindirmeden, vücudumuza işlemeden kalıp halinde atıyoruz içimizden. Bu nedenle aklımızda kalmıyor, çabuk unutuyoruz...
Ben mi? Ne içindeyim, ne de tamamen dışında. Şükür, yüreğimi açabildiğim insanlar hâlâ yanımda.